Sözde kurumsal berbat bir özel okulda daha da berbat yöneticiler ve iş arkadaşlarıyla çalışırken tam tersi iyilikte bir yere geçince dünyam değişmişti.
Fakat orada da rahatlığın rahatsız etmesinden olacak

arkadaşlarla bir dil okulu devralıp işten ayrılmıştım. Pandeminin denk gelmesiyle battık... ve maaşlı çalışan olmanın ne büyük lüks olduğunu o dönemde zor yoldan öğrenmiştim.
"En kötü iş işsizlikten iyidir" yaklaşımıyla yine kendini "kurumsal" sanan bir yerde hayretler içerisinde çalışıyorken ne yapıp ne edip uğraşa uğraşa, ilanlara başvura başvura, eskilerle görüşe görüşe o rahatlığın rahatsız ettiği yere dönme fırsatım oldu.
Hibrit çalışma, evden çalıştığın için IKEA çeki ve aylık internet faturası desteği, evden çalıştığın günler için yemek çeki, servis kullanmadığın için yakıt yardımı, duş ve soyunma dolapları, özel sağlık sigortası, erken veya geç işe başlama ve bitirme saatleri... ve hepsinden önemlisi kültür. Herkesin birbirine değer verdiği ve geliştirdiği, dinlediği kapsayıcı bir kültür... Böyle bir yer bulmak evet zor olabilir fakat bulunmaz değil ve bulunduğunda da değerini bilmek gerekiyor. Hayatımın en büyük pişmanlıklarından birisidir bir macera uğruna buradan ayrılıp arada 2.5 yılı çöp etmek...
Burada dahi pozisyonlar arası geçişlerde tabii ki zor veya durgun dönemler olacak fakat adapte olmak mümkün.
Benim kariyerimde çıkardığım en büyük ders başka bir iş bulmadan mevcut işten ayrılmamak. Yani başka bir iş bulmadan gemileri yakmamak; işsizlik ilk başlarda insanı rahatlatabilir fakat süreç uzadıkça "keşke çalışmaya devam etseydim" dahi dedirtebilecek seviyede rahatsız edici bir durum. Kendim zor yoldan öğrendim ve çevremde bunu yapan birçok insanın pişman olduğunu gördüm.
Hayırlısı olsun, enseyi karartmayın. Dibin dibinden gelen biri olarak yazıyorum...